12 Ekim 2010 Salı

İşte yeni robot teknolojisi, işte yeni robotlar. İnsanlar…


“Yüzyılın hastalığı nedir?” sorusuna cevap ararken bugün şunu soruyorum kendime; “yüzyıl öncesi ne varmış elimizde?”. Tarihe şöyle amatör bir gözle bile bakınca insan fark ediyor ki içinde bulunduğumuz dönem, düşüncenin üretilmekte zorlandığı en kısır dönemlerden biri. Şüphesiz düşünce üreten ve düşüncelere önem veren insanlar var ve Avrupa Orta Çağı kadar karanlık değiliz belki. Fakat devrimsel nitelikte düşünce ve algılayışlar kayboluyor sanki. Mücadele gücü düşüyor insanların. Orta Çağ kadar karanlık değilsek bile o zamanki ani aydınlanma gibi(tartışmaya açıktır!) bir ümidimiz yok artık.

İktisadi sistemdeki değişimlerden kaynaklandığını düşündüğüm materyalizmin gelişimiyle birlikte insanların değer yargıları fazlasıyla başkalaştı. Hatta bence değerleri kayboldu, yok oldu. 1500’lerde hüküm sürmeye başlayan Merkantilist düşünce, 1830’larda yerini çok daha vahşi olan Sömürgecilik anlayışına bırakınca sistem daha sert işlemeye ve insanların kafalarını daha sert ezmeye başladı. Bu sertliğe ses çıkaran insanlarda vardı hiç şüphesiz. Fakat çözüm olamıyorlardı gidişe ve nitekim 1920’lerde ayrıcalıklar dönemiyle başlayan ve dur durak bilmeyen bir ‘gelişim’ sürecine girdik. Artık sömürgecilik gibi bölgesel değil daha global bir vahşi sistemin can bulduğu kapital düzen girdi insan hayatına. Belki de sömürgecilikten en önemli farkı herkese kazanma(!) fırsatı veriyor olmasıydı. Sömürgecilik döneminde veya öncesinde işçi ya da köle olan birinin bu durumdan kurtulması ancak gömü bulmasına bağlıyken, kapitalist düzen insanlara “bana çalışırsan sana da kazandırırım, hem sana yetki veririm, insanlardan üstün olursun hem de zengin olur istediğin her şeyi elde edersin(materyalizm daha da vurgulanıyor böylece)” dedi. İşte yüzyılın sorunlarından biri ve bu yalana hepimiz inanıyoruz, istemesek de.

Dün kapı çaldı, koştum baktım kimmiş diye. Komşumuz çiçekli böcekli elbisesiyle gelmiş beni Rottary Klübü’nün bilmem ne otelinde gençler için düzenlediği “liderlik” konulu konferansa çağırıyor. Neymiş efendim üç gün üç gece orada kalacakmışız, sonra bize katıldığımız için referans olacaklarmış, birçok yerle onlar sayesinde bağlantı kurup kariyer basamaklarını hızla atlayabilecekmişiz falan da filan. O, güler yüzle bunları anlatırken Sartre’ın bulantısını hissetmedim dersem yalan olur. Saydığı şeylerin hepsi sağına soluna etiket yapıştırmak isteyenlerin bulunmaz fırsatları olabilirdi. Tamamen insanın dış dünyasına adanmış ‘fırsatlar’…ve bunu isteyecek insanların sayısını düşündüm de. Gerçekten ürkütücü bir sayı çıkacaktır kesinlikle, yanılmıyorum, eminim. İşte yüzyılın bir diğer hastalığı da budur bence, ‘etiket hastalığı’. Bununla birlikte gelen maddesel bağlılık bizi kendi dünyamıza dönmekten alıkoyuyor. Böylece insanlar düşünceyi sadece maddeye bağlıyor, gelişime bağlıyor. Sonuç olarak da özünü düşünmeyen insan ve onu algılayamayan insan, insani değerlerini de kaybediyor. Üstelik insanlar bunu iyi bir şeymiş gibi algılıyor. “Hmm, güzel duygularıyla karar vermeyen bir insan.” Evet evet, işte yeni robot teknolojisi, işte yeni robotlar. İnsanlar…

Kapitalist düzen savunucularını anlıyorum. Çünkü ben de savunmuyor değildim. İnsanlara emekleri karşılığında hak ettikleri parayı veriyorlar, çalışamayana ekmek vermiyorlar, rekabet teknolojiye yarıyor ve ürün teknolojisi gelişiyor böylece insanlara zaman kazandıracak alet edevatlar gelişiyor vs. iyi de zaman kaybettirecek kadar çalışmayı hangi insanoğlu dayattı bize. Yan gelip yatmanın doğru olduğu kanısında da değilim; lakin artık iyice soyutlaşan ve böylece manipülasyona daha açık hale gelen para kavramı için insan yaşamının harcanması manasız geliyor bana. Lakin hepimiz kanıyoruz bu yalana, istemesek de.


Yüzyılın sorunu, yüzyıl öncesinin sorunuyla aynı aslına bakılırsa, her yüzyıl daha vahşileşen ekonomi canavarı ve onun isteğiyle şekillenen dünya, ses çıkarmaya çalışan üç beş sinek, onlarda ‘gazetelerle’ yok ediliyor zaten. İnsan düşünmeye korkuyor, sonra düşüneni küçümsüyor utansında düşünmesin diye. Yeni robotlar üretiyoruz artık, halk kitleleri kendi ütopyasını kendi yaratıyor, başımızdakilere suç bulmayalım, onlar bu kadarını bile hayal etmemişlerdi belki de. Bu yüzden onlar bizden daha masum, dikkat edin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder